Ve gözlerin aklıma gelir
Ve sözlerin
Gidişin gitmiyor gözümün önünden
Ve izleri derin
İlk değilsin bu senin bildiğin
Ve yine biliyorsun sen en son sevdiğim
Şimdi uzaklardasın
Ben çamlar arasında bir hastane odasında
Ciğerimde bir ince hastalık
İçimde kapanmak bilmeyen bir yara
Ve elimde sanki inadına bir sigara
Biliyorum dönmeyeceksin
Hatta arkana bile bakmaksızın
Gün gelir belki bir yuva kurarsın
Oğlun olursa benim adımı koyar mısın?
Gittin
Dağ gibi sevdamı devirip ardında
Gittin
Allahaısmarladık bile demedin
Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde
O şarkıyı bir daha hiç söyleyemedim
Şimdi elimde bir bardak çay
Ve dudağımda buruk tebessüm
Kendi kendimi üzmemeye söz verdim
Ve ben seni hayatımın bir musalla taşının
en yakın yerinde sevdim
Uğur Arslan
5 Haziran 2009 Cuma
Gölgeli Adam
Şehrin yakamozları
Fakir bir yansımayla
Denizin dalgaları arasında
Saklambaç oynamaya başladı
Kıyıda gölgeli bir adam
Dalgaları tutmaya,
Yakamozları bulmaya çalışıyor
Ve ağlıyor
Balıkçı motorları geçiyor açıktan
O,gözyaşlarını saklıyor
Ve belli etmiyor
Yenilmişliğini son lodosa
Ve hırpalanmışlığını gece yağmurlarında
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor...
Bir sigara yakıyor gölgesinden gizli
Ve nemden tutuşmayan kibriti
Yüzünü aydınlatıyor
Kimsenin göremediği
Dönüp de bakılmayan
Ve balıkçı ağlarına takılmayan
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor
Ve gözleri seni soruyor
Uğur Arslan
Fakir bir yansımayla
Denizin dalgaları arasında
Saklambaç oynamaya başladı
Kıyıda gölgeli bir adam
Dalgaları tutmaya,
Yakamozları bulmaya çalışıyor
Ve ağlıyor
Balıkçı motorları geçiyor açıktan
O,gözyaşlarını saklıyor
Ve belli etmiyor
Yenilmişliğini son lodosa
Ve hırpalanmışlığını gece yağmurlarında
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor...
Bir sigara yakıyor gölgesinden gizli
Ve nemden tutuşmayan kibriti
Yüzünü aydınlatıyor
Kimsenin göremediği
Dönüp de bakılmayan
Ve balıkçı ağlarına takılmayan
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor
Ve gözleri seni soruyor
Uğur Arslan
Er Mektubu...
O elinde tuttuğun zarf
bir ihanet anında örülmüştür
Ve zarfın içindeki kağıt
er mektubudur görülmüştür
Doğum günüm bu gün 3 Aralık
Ve şafak karanlık
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Dün sevdiğimle ayrıldık
Son mektubuymuş bana yazdığı
Bir daha yazmayacakmış
Demek sevda ayrılığa bir ay dayanırmış
Ve asker ocağında terkedilmek de varmış
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Bu gün doğum günüm 3 Aralık
Ve şafak karanlık
3-5 nöbetindeydim dün gece
Bir şarjörün boşluğunda içtim son sigaramı
Ve yorgan gibi üstümü örttü kar siperde
Sabaha karşı biraz içim geçmiş
Hayalin gözümün önüne geldi anne
Kızkardeşimi de verdiğinden beri sevdiğine
Bir ben bir de sen kaldın geriye
Üzülme anne üşümüyorum
Bekliyorum elim tetikte
Bekliyorum memleketi ve seni
Ve artık beklemiyorum beni beklemeyen sevdiğimi
Beklemiyorum yüreğimi ve aşkımı
Soğuk siperde yalnız bırakan sevgiyi
Ve bekliyorum anne elim tetikte
Eğer girerse menzile vurup öldüreceğim
Hem aşkı hem sevgiyi
Geçen gece karakolu bastılar
Kurşunlar yağmur gibi yağdı üzerimize
Garip gelecek belki sana ama
Ortalık bayram yeri gibi oldu anne
Biliyormusun o an hiç korkmuyorsun
Herkes kendini bir sipere atıyor
Ve gecenin karanlığında kurşun yerine
Işıl ışıl yıldızlar yağıyor sanki üzerimize
Ve ölüm bile aklımıza gelmiyor anne
Canlar canlar gidiyor
Gidiyor canlar
Ve kimbilir ne zaman bahar
Uğur Arslan
bir ihanet anında örülmüştür
Ve zarfın içindeki kağıt
er mektubudur görülmüştür
Doğum günüm bu gün 3 Aralık
Ve şafak karanlık
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Dün sevdiğimle ayrıldık
Son mektubuymuş bana yazdığı
Bir daha yazmayacakmış
Demek sevda ayrılığa bir ay dayanırmış
Ve asker ocağında terkedilmek de varmış
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Bu gün doğum günüm 3 Aralık
Ve şafak karanlık
3-5 nöbetindeydim dün gece
Bir şarjörün boşluğunda içtim son sigaramı
Ve yorgan gibi üstümü örttü kar siperde
Sabaha karşı biraz içim geçmiş
Hayalin gözümün önüne geldi anne
Kızkardeşimi de verdiğinden beri sevdiğine
Bir ben bir de sen kaldın geriye
Üzülme anne üşümüyorum
Bekliyorum elim tetikte
Bekliyorum memleketi ve seni
Ve artık beklemiyorum beni beklemeyen sevdiğimi
Beklemiyorum yüreğimi ve aşkımı
Soğuk siperde yalnız bırakan sevgiyi
Ve bekliyorum anne elim tetikte
Eğer girerse menzile vurup öldüreceğim
Hem aşkı hem sevgiyi
Geçen gece karakolu bastılar
Kurşunlar yağmur gibi yağdı üzerimize
Garip gelecek belki sana ama
Ortalık bayram yeri gibi oldu anne
Biliyormusun o an hiç korkmuyorsun
Herkes kendini bir sipere atıyor
Ve gecenin karanlığında kurşun yerine
Işıl ışıl yıldızlar yağıyor sanki üzerimize
Ve ölüm bile aklımıza gelmiyor anne
Canlar canlar gidiyor
Gidiyor canlar
Ve kimbilir ne zaman bahar
Uğur Arslan
Deniz Feneri
Sen Deniz Feneri
Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğun
Çocukluğun yıkık kentlerde
Ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti.
Okuma yazmayı öğrendiğin
Gazetelerdeki terör sayfaları
Ve Haliç tersanelerinde korsanlar
Evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar...
Her sokağın başında anaların isyanı dururdu
Ve günler kısa ama geceler uzun olurdu.
Bir kurşun bir liraya
Ve bir hayat bir kurşuna mal olur,
Senin doğduğun yerlerde
İnsanlar can evinden vurulurdu.
Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dimdik delikanlısı
Yavuz zırhlısında deniz piyade eri
Yetmiş ikiye dört çakı gibi asker
Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
Ve giderken bıraktığı sevdiğini döndüğünde bulamayan...
Yıkar mı bizi bu sevda!
Bir aşk delikanlıyı bozar mı be adam?
Hadi kalk!
Eski günlerde olduğu gibi
Karanlığa yine ışık yak!
Arka bahçedeki mahalle kavgalarında
Kaşına sapan taşı geldiği günden beri
Hani kanına kanımı sürdüğüm o günden beri
Can dostum ve kan dostum
İster kalbine gömdüğün sevdamın aşkına
İster Allah'ın aşkına
Kalk bir ışık yak ve bir kor düşür yüreğimize
Savaşmak ne güzel bir şey uğruna
Ve yeniden âşık olmak...
Ve Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dürüst delikanlısı
Kalbine gömdüğün aşkın
Gönlündeki sevdan ve aydınlık gözlerinle
Senin işin karanlığa korkuturcasına bakmaktı
Ve sana en yakışmayan şey ağlamaktı.
Deniz Feneri
Unutmadık o günleri
Sevdamız yüreğimizde gizli kalır
Ve mahallenin kızına âşık olmak
Ayıp sayılırdı
Bir kıza âşık olmak bir de parkayı çıkarmak haramdı
Ve dünya dedikleri şey yalandı...
Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
Silah çekmek ve tespih sallamak değildi delikanlılık
Tespihi çekmek, silahı saklamaktı
Yazık...
Gün geldi delikanlılık kabadayılığa yenildi
Sonra üç kuruşa satılan sevdalar ve ucuz aşklar
Artık senin işin değildi...
Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dik ve yitik delikanlısı
Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
Ne de geleceğe satılan aşklar
Sen doğarken bir ölüm şaşkınlığıyla
Gökyüzüne uzanmış düşmanlık türküleri
Suçüstü yakalanırken en güzel umutların
Gözlerini bir ihanet anında açmışlığın
Ve yakmışlığın gecenin karanlığına en derin aydınlığını
Hey Deniz Feneri!
Parayla satın alınamayacak aşkların sevdalısı
Çektiğin çileleri özenle saklıyorsun seyir defterinde
Sarayburnu'nun dimdik ve yakışıklı delikanlısı...
Gidiyorsun belki Deniz Feneri
Sana 'kal' diyemem giderken
Sevmek kadar ölmek de kader
Ama giderken bile ışığın yol göstersin kayıp gemilere
Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün...
Uğur Arslan
Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğun
Çocukluğun yıkık kentlerde
Ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti.
Okuma yazmayı öğrendiğin
Gazetelerdeki terör sayfaları
Ve Haliç tersanelerinde korsanlar
Evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar...
Her sokağın başında anaların isyanı dururdu
Ve günler kısa ama geceler uzun olurdu.
Bir kurşun bir liraya
Ve bir hayat bir kurşuna mal olur,
Senin doğduğun yerlerde
İnsanlar can evinden vurulurdu.
Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dimdik delikanlısı
Yavuz zırhlısında deniz piyade eri
Yetmiş ikiye dört çakı gibi asker
Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
Ve giderken bıraktığı sevdiğini döndüğünde bulamayan...
Yıkar mı bizi bu sevda!
Bir aşk delikanlıyı bozar mı be adam?
Hadi kalk!
Eski günlerde olduğu gibi
Karanlığa yine ışık yak!
Arka bahçedeki mahalle kavgalarında
Kaşına sapan taşı geldiği günden beri
Hani kanına kanımı sürdüğüm o günden beri
Can dostum ve kan dostum
İster kalbine gömdüğün sevdamın aşkına
İster Allah'ın aşkına
Kalk bir ışık yak ve bir kor düşür yüreğimize
Savaşmak ne güzel bir şey uğruna
Ve yeniden âşık olmak...
Ve Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dürüst delikanlısı
Kalbine gömdüğün aşkın
Gönlündeki sevdan ve aydınlık gözlerinle
Senin işin karanlığa korkuturcasına bakmaktı
Ve sana en yakışmayan şey ağlamaktı.
Deniz Feneri
Unutmadık o günleri
Sevdamız yüreğimizde gizli kalır
Ve mahallenin kızına âşık olmak
Ayıp sayılırdı
Bir kıza âşık olmak bir de parkayı çıkarmak haramdı
Ve dünya dedikleri şey yalandı...
Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
Silah çekmek ve tespih sallamak değildi delikanlılık
Tespihi çekmek, silahı saklamaktı
Yazık...
Gün geldi delikanlılık kabadayılığa yenildi
Sonra üç kuruşa satılan sevdalar ve ucuz aşklar
Artık senin işin değildi...
Sen Deniz Feneri
Sarayburnu'nun dik ve yitik delikanlısı
Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
Ne de geleceğe satılan aşklar
Sen doğarken bir ölüm şaşkınlığıyla
Gökyüzüne uzanmış düşmanlık türküleri
Suçüstü yakalanırken en güzel umutların
Gözlerini bir ihanet anında açmışlığın
Ve yakmışlığın gecenin karanlığına en derin aydınlığını
Hey Deniz Feneri!
Parayla satın alınamayacak aşkların sevdalısı
Çektiğin çileleri özenle saklıyorsun seyir defterinde
Sarayburnu'nun dimdik ve yakışıklı delikanlısı...
Gidiyorsun belki Deniz Feneri
Sana 'kal' diyemem giderken
Sevmek kadar ölmek de kader
Ama giderken bile ışığın yol göstersin kayıp gemilere
Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün
Ve sen ölsen bile bir gün
Nâmın yürüsün...
Uğur Arslan
Bir Çiçek Aldım
Dün gece yine yalnızdım
Sokağa çıktım
Ve kendime bir çiçek aldım
Kendim almamış gibi yürüdüm sokaklarda
Ve yalnız değilmişim gibi düşündüm
Ama her gece gibi
Dün gece de yalnızdım
Ve kendime bir çiçek aldım
Bir saat geri alınmış saatler
Ben geri almadım
Ve bir saat daha yalnız kalmadım
Bir masaya oturdum
İki çay ısmarladım
Ben içtim
sen soğuttun
sana söyleyeceğim her şeyi yuttum
çok dert etmedim
çünkü yoktun
dün gece yine yalnızdım
rahat ağladım
yokluğundan gizlemedim gözyaşlarımı
ve lambaları hiç karartmadım
dün gece
her gece gibi yalnızdım
sokağa çıktım
ve kendime bir çiçek aldım
sen sandım
Koklamadım
Uğur Arslan
Sokağa çıktım
Ve kendime bir çiçek aldım
Kendim almamış gibi yürüdüm sokaklarda
Ve yalnız değilmişim gibi düşündüm
Ama her gece gibi
Dün gece de yalnızdım
Ve kendime bir çiçek aldım
Bir saat geri alınmış saatler
Ben geri almadım
Ve bir saat daha yalnız kalmadım
Bir masaya oturdum
İki çay ısmarladım
Ben içtim
sen soğuttun
sana söyleyeceğim her şeyi yuttum
çok dert etmedim
çünkü yoktun
dün gece yine yalnızdım
rahat ağladım
yokluğundan gizlemedim gözyaşlarımı
ve lambaları hiç karartmadım
dün gece
her gece gibi yalnızdım
sokağa çıktım
ve kendime bir çiçek aldım
sen sandım
Koklamadım
Uğur Arslan
Beni Tanırsın Sen
Çok zamansız zamanlardan geçtim
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanlardan.
Beni tanırsın sen!
Vaatlerin yanar döner hiçliğini,
Dağları ateşe veren arzuların kalleşliğini,
Masumiyetin can yakan dönekliğin bilmişliğim de
Aynı zamanlardan...
Çocukluğumdan da uzak şimdi
Sevdaya hasretliğim
Aşkta kaybetmeyi marifet bilmişim
Ve yüreğimin limanına sokulan her kadını
Seve seve kaybetmişim.
Ben bana gelene değilde
Nedense hep benden geçene yeltendim
Bir yanım günaha
Bir yanım acıya öykünürdü
Aklıma hep düşende
Düşünüm gül yüzüydü...
Beni tanırsın sen!
Acının tadını sigarayla sevdim
Sigarasız acılar çekemedim
İçinde yar olmayan şarkıları ezberlemedim
'Sigaramın dumanı, yoktur yarin imanı'
Bütün hüzzam sözleri sanki ben besteledim.
Ud oldum, kanun oldum
Sadece ve ancak tellerime vuruldukça inledim
Unutamadığım en güzel şarkıydı keza
Bana ağladığın efkarlı sesin...
Bak gülüm!
Sen bilirsin
Mardin'de unuttuğum gençliğim
Mardin'de yandığım cehennemim
Gözünü sevdiğim, gamlı yarim
Mardin'in yasında son nefesim
Beni tanırsın sen!
Küfür ederken de utanmadım
Ciğerlerimi patlatıp ağlarken de
Bir, seni seviyorum derken kızarırdı cemalim
Hala da içimden sevmeyi tercih ederim.
Beni bilirsin sen!
Ne param kaldı ne anam kaldı yitirmediğim
Hep söylerim, benim kaybetmişliğim doğuştan
Ne dostlarım, ne şen mahalle
Sadece biri vardı mazide
Bileceksin adını sende
Bilecek adını herkes
İnan hiç kimse değil
Bir o kaldı geçmişin içinde
24 yıl yaslı Mardin'e uğramadım
Ayrılıkların anasını belledim
Adam gibi bir ayrılık daha görmedim.
Çok zamansız zamanlardan geçtim
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanları bildim
Yangınım aşkların anasını satmışlığımdı benim
Bak gülüm!
İnanma sakın! !
Zaman her derde derman değil
İçinden zaman geçmeyen yaralar var
Zamanın uğramadığı diyarlar.
Uğur Arslan
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanlardan.
Beni tanırsın sen!
Vaatlerin yanar döner hiçliğini,
Dağları ateşe veren arzuların kalleşliğini,
Masumiyetin can yakan dönekliğin bilmişliğim de
Aynı zamanlardan...
Çocukluğumdan da uzak şimdi
Sevdaya hasretliğim
Aşkta kaybetmeyi marifet bilmişim
Ve yüreğimin limanına sokulan her kadını
Seve seve kaybetmişim.
Ben bana gelene değilde
Nedense hep benden geçene yeltendim
Bir yanım günaha
Bir yanım acıya öykünürdü
Aklıma hep düşende
Düşünüm gül yüzüydü...
Beni tanırsın sen!
Acının tadını sigarayla sevdim
Sigarasız acılar çekemedim
İçinde yar olmayan şarkıları ezberlemedim
'Sigaramın dumanı, yoktur yarin imanı'
Bütün hüzzam sözleri sanki ben besteledim.
Ud oldum, kanun oldum
Sadece ve ancak tellerime vuruldukça inledim
Unutamadığım en güzel şarkıydı keza
Bana ağladığın efkarlı sesin...
Bak gülüm!
Sen bilirsin
Mardin'de unuttuğum gençliğim
Mardin'de yandığım cehennemim
Gözünü sevdiğim, gamlı yarim
Mardin'in yasında son nefesim
Beni tanırsın sen!
Küfür ederken de utanmadım
Ciğerlerimi patlatıp ağlarken de
Bir, seni seviyorum derken kızarırdı cemalim
Hala da içimden sevmeyi tercih ederim.
Beni bilirsin sen!
Ne param kaldı ne anam kaldı yitirmediğim
Hep söylerim, benim kaybetmişliğim doğuştan
Ne dostlarım, ne şen mahalle
Sadece biri vardı mazide
Bileceksin adını sende
Bilecek adını herkes
İnan hiç kimse değil
Bir o kaldı geçmişin içinde
24 yıl yaslı Mardin'e uğramadım
Ayrılıkların anasını belledim
Adam gibi bir ayrılık daha görmedim.
Çok zamansız zamanlardan geçtim
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanları bildim
Yangınım aşkların anasını satmışlığımdı benim
Bak gülüm!
İnanma sakın! !
Zaman her derde derman değil
İçinden zaman geçmeyen yaralar var
Zamanın uğramadığı diyarlar.
Uğur Arslan
Beni Sana Yönlendir
Telefon numaranı bana yönlendir bundan sonra
Arayan benden duysun sesini
Ben anlatayım her günün, bütün ömrünün efsanesini
Bütün hilelerini benden bilsinler senin
Bütün yalanlarını ben söyledim sevdaların
Her ayrılığın fâiliyim bundan sonra
Ben yalancı, ben zalim, ben kaçak
Ben sözünde durmaz, ben kazandığı gün çekip giden...
Benden bilsinler; Ben her hikayenin katili.
Gamzelerine astığın suçluluğu,
Gençliğimin firâri fikrine yönlendir
Arayan benden sorsun tarihinin ağır günahlarını
Bırak benden bilsinler bu ayaklanmayı
Bütün ipuçlarını bende arasınlar bu eylemin
Bende kurulsun adaletin mahkemesi
Yakınların çeksinler ipimi
Sen yine yalancı şahit, meçhul tanık
Sen hep olduğun gibi kal yani.
Sen yine bana ödet,
Harcadığın bütün kıymetli değerlerin bedelini
Benden bilsin herkes hayata taktığın borçları
Ben bağladım masumiyeti haraca
Ben kestim bütün sevmelerin yüklü hesabını
Aşkın sesini duyduğumda kaçacağım ben
Ben bütün uyruksuz oyunların öz vatanı
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç. Aldatırım ben
Sen dünyanın bütün denizlerini, kuraklığının terkisine yönlendir bundan sonra
Özleyen bende baksın gözlerinin mavi demine
Bırak benden bilsinler sulak yerleşim bölgelerine giden toplu göçleri
Çağların bütün savaşlarında beni yensinler
Bende arasınlar dünyanın aşka açlığının ekolojik nedenlerini
Sen ölü kuşların kanatsız ruhlarına takılıp cennete git.
Sen yine yalan söyle.
Sen ihanet et her sevgiye yine
Sen kavgalarımın ilk tokadını atıp kaçıver kalleşçe
Sen sancı ol, deliliğimin koğuşu ol.
Yokluk ol sen yine
Benden bilsinler bu evin viraneliğini
Ben yıktım duvarlarını bütün binaların
Ben korktum yüreğimi açık etmekten
Kaçtım iste bir aşkın esaretine düşmekten
Kaçtım iste
Bütün gidişlerin sebebiyim aslında
Ben korkak, ben deli, ben tokatçı.
Ne kadar asil bir eylem de olsa
Boyun eğilmez aşka!
İçimde esaretin kütlesini duyumsadığım an
geçerim verdiğin her güzellikten.
Ben asırlık sevdaların kelepçesine tüneyen
hain kusun ta kendisiyim.
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Sen en iyisi beni sırtımdan vurmakla kal
Yalnızca benden götürdüklerinden ibaret dur orada
Yalnızlığımın bas ağrıları gibi kal aklımda
Sen bana hiçbir şeyini yönlendirme sakın
Sen aslında kendini benden sakın
Hiçliğine alışmak mümkün gibi
Sigarayı bırakmak gibi yani
alışkanlığını üzerimden silkelemek
Yani ilk gün çıkmıyorsun aklımdan
İkinci gün daha çok özlediğim de doğru
Diğer günlerin halini hatırlamıyorum bile
Bildiğim bir şey var lakin;
hala ara sıra sigara gibi sabrımı yokladığım.
Dumanımda bir görünüp kaybolduğum
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Batak sularımda devir dur
Ara sıra ufkumda görünüp, kır dümenini sonra
İnsanlığımın tarihine çektiğin bıçağı taşıyamıyor gururum
Yokluğuna alışmayı sanki daha hassasiyetli buluyorum
Sen en iyisi benden uzak dur
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç aldatırım ben! .
Uğur Arslan
Arayan benden duysun sesini
Ben anlatayım her günün, bütün ömrünün efsanesini
Bütün hilelerini benden bilsinler senin
Bütün yalanlarını ben söyledim sevdaların
Her ayrılığın fâiliyim bundan sonra
Ben yalancı, ben zalim, ben kaçak
Ben sözünde durmaz, ben kazandığı gün çekip giden...
Benden bilsinler; Ben her hikayenin katili.
Gamzelerine astığın suçluluğu,
Gençliğimin firâri fikrine yönlendir
Arayan benden sorsun tarihinin ağır günahlarını
Bırak benden bilsinler bu ayaklanmayı
Bütün ipuçlarını bende arasınlar bu eylemin
Bende kurulsun adaletin mahkemesi
Yakınların çeksinler ipimi
Sen yine yalancı şahit, meçhul tanık
Sen hep olduğun gibi kal yani.
Sen yine bana ödet,
Harcadığın bütün kıymetli değerlerin bedelini
Benden bilsin herkes hayata taktığın borçları
Ben bağladım masumiyeti haraca
Ben kestim bütün sevmelerin yüklü hesabını
Aşkın sesini duyduğumda kaçacağım ben
Ben bütün uyruksuz oyunların öz vatanı
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç. Aldatırım ben
Sen dünyanın bütün denizlerini, kuraklığının terkisine yönlendir bundan sonra
Özleyen bende baksın gözlerinin mavi demine
Bırak benden bilsinler sulak yerleşim bölgelerine giden toplu göçleri
Çağların bütün savaşlarında beni yensinler
Bende arasınlar dünyanın aşka açlığının ekolojik nedenlerini
Sen ölü kuşların kanatsız ruhlarına takılıp cennete git.
Sen yine yalan söyle.
Sen ihanet et her sevgiye yine
Sen kavgalarımın ilk tokadını atıp kaçıver kalleşçe
Sen sancı ol, deliliğimin koğuşu ol.
Yokluk ol sen yine
Benden bilsinler bu evin viraneliğini
Ben yıktım duvarlarını bütün binaların
Ben korktum yüreğimi açık etmekten
Kaçtım iste bir aşkın esaretine düşmekten
Kaçtım iste
Bütün gidişlerin sebebiyim aslında
Ben korkak, ben deli, ben tokatçı.
Ne kadar asil bir eylem de olsa
Boyun eğilmez aşka!
İçimde esaretin kütlesini duyumsadığım an
geçerim verdiğin her güzellikten.
Ben asırlık sevdaların kelepçesine tüneyen
hain kusun ta kendisiyim.
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Sen en iyisi beni sırtımdan vurmakla kal
Yalnızca benden götürdüklerinden ibaret dur orada
Yalnızlığımın bas ağrıları gibi kal aklımda
Sen bana hiçbir şeyini yönlendirme sakın
Sen aslında kendini benden sakın
Hiçliğine alışmak mümkün gibi
Sigarayı bırakmak gibi yani
alışkanlığını üzerimden silkelemek
Yani ilk gün çıkmıyorsun aklımdan
İkinci gün daha çok özlediğim de doğru
Diğer günlerin halini hatırlamıyorum bile
Bildiğim bir şey var lakin;
hala ara sıra sigara gibi sabrımı yokladığım.
Dumanımda bir görünüp kaybolduğum
Sen en iyisi hiçbir şeyini yönlendirme bana
Batak sularımda devir dur
Ara sıra ufkumda görünüp, kır dümenini sonra
İnsanlığımın tarihine çektiğin bıçağı taşıyamıyor gururum
Yokluğuna alışmayı sanki daha hassasiyetli buluyorum
Sen en iyisi benden uzak dur
Ben yalnızlığın acı sitemi
Ben eylemci, ben firâri, ben yok!
Silah kullanmam hiç aldatırım ben! .
Uğur Arslan
Bazen
Bazen çıkardım
Fenerden
Hiç... Öylesine
Önce kalbime
Sonra ayaklarıma
Bırakırdım
Gideceğim yerin seçimini
Ve bir kaç saat sonra
Ulaştığım yer hep aynı olurdu
Eski cumbalı ahşap evlerin bulunduğu
Kesme kaya caddeli dar sokaklar
Çocukluğum gelirdi buralarda aklıma
Belki ondandı
Önlüğüm
Hiçbir zaman bembeyaz
Ve ütülü kalamayan yakalığım
Kendimden ağır okul çantamla
Çıktığım yokuşları, çıkmaz sokakları
Dolaşırdım
Bazen
Her pazartesi sabahı
Ve cuma günleri esas duruş
Avaz avaz çınlardı kulaklarımda
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım...
Sonra
Okul çıkışı simitçiler
Macun ve pamuk helva fasılları
İki buçuk liraya iki gofret
Ve bir gazoz içtiğim günler
Ve top oynadığımız
Çöplük bozması arka bahçe
Çocuk olmak güzeldi
Çocukluğunu yaşayabildiğin sürece...
Çocuklar görürdüm
Kendi küçüklüğüme benzeyen
Sokak aralarında
uzaktan izlerdim
Ve izlerken çocuk olurdum
İster istemez
Eskiden daha mı güzeldi herşey
Yoksa çocuk olduğumuz için mi öyleydi.
Ama birşeyler eksikti
Belki de
Eski renkler
Uğur Arslan
Fenerden
Hiç... Öylesine
Önce kalbime
Sonra ayaklarıma
Bırakırdım
Gideceğim yerin seçimini
Ve bir kaç saat sonra
Ulaştığım yer hep aynı olurdu
Eski cumbalı ahşap evlerin bulunduğu
Kesme kaya caddeli dar sokaklar
Çocukluğum gelirdi buralarda aklıma
Belki ondandı
Önlüğüm
Hiçbir zaman bembeyaz
Ve ütülü kalamayan yakalığım
Kendimden ağır okul çantamla
Çıktığım yokuşları, çıkmaz sokakları
Dolaşırdım
Bazen
Her pazartesi sabahı
Ve cuma günleri esas duruş
Avaz avaz çınlardı kulaklarımda
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım...
Sonra
Okul çıkışı simitçiler
Macun ve pamuk helva fasılları
İki buçuk liraya iki gofret
Ve bir gazoz içtiğim günler
Ve top oynadığımız
Çöplük bozması arka bahçe
Çocuk olmak güzeldi
Çocukluğunu yaşayabildiğin sürece...
Çocuklar görürdüm
Kendi küçüklüğüme benzeyen
Sokak aralarında
uzaktan izlerdim
Ve izlerken çocuk olurdum
İster istemez
Eskiden daha mı güzeldi herşey
Yoksa çocuk olduğumuz için mi öyleydi.
Ama birşeyler eksikti
Belki de
Eski renkler
Uğur Arslan
Aziz Yarim
Aziz diyar El aziz
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana dertliyiz
Aziz yarim sanki ben hala 25 sen hala 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de
Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz
Aziz yar sen bir sabah bu şehri başıma yıkıp gittin
Dağları deviriverdin üstüme hiç çekinmedin
Ben bu şehirde bir daha da sabah görmedim
Günaydınlar olmadı günler aymadı sensiz
Karalar çekildi gözümün ferine
Son soluğumun dibine çöktüm öylece
Gidişin gibi durdum şuracıkta
Her gün şu köşe başında kaç yıllar saydım
Hiç yaşamadım sensiz ama hep yaşlandım inadına
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Daha geçmedi benim sana ağrılarım
Salındığın sokaklar hala sızım sızım
Yıktığın duvarlarda durur yine gül adı n
Hiç dayanmadım hiç dayanamadım
Bu enkazın altında seni düşünmeden yaşamadım yaşayamadım
Ben sana nerde yanlış yaptım aziz yar
Bir sabah gidiverdin aklımı kaçırdım
Anlamadım hatalarımı hiç söylemedin
Kafamın içinde bu sorularla ölmedim bile bak ölemedim
Ben kafamın içinde bu sorularla ölmedim ölemedim
Bana bir özlemin kaldı yadigar bu viranede
Derdimi sığdıramıyorum bedene
Yıkılıyorum her geçen gün yokluğunun üstüne
Sıkılıyorum bazen
Sakınıyorum yinede seni gönlümün her köşesinde
Yine duruyor mu toyluğunun kabri gamzelerinde
İşvenin alası savrulurdu tellerinde
Ne senden geçilirdi ne bu diyardan gidilirdi
Bir tutam saçın uğruna yaktıydım ben bu şehri
Sonra bende yandıydım içinde
Hiç gitmedim buralardan senelerce
Sensizlikten gidemedim bir adım öteye
Bir derin yara bir derinlikli sevda bıraktın ya sen bana
Paylaşamadığım tek acı hatıra en anlamlı dua yine sendin bana sendin
Aziz yarim El aziz
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Biz hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana demiz
Aziz yarim ben sanki hala 25 sen sanki 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de
Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz
Uğur Arslan
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana dertliyiz
Aziz yarim sanki ben hala 25 sen hala 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de
Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz
Aziz yar sen bir sabah bu şehri başıma yıkıp gittin
Dağları deviriverdin üstüme hiç çekinmedin
Ben bu şehirde bir daha da sabah görmedim
Günaydınlar olmadı günler aymadı sensiz
Karalar çekildi gözümün ferine
Son soluğumun dibine çöktüm öylece
Gidişin gibi durdum şuracıkta
Her gün şu köşe başında kaç yıllar saydım
Hiç yaşamadım sensiz ama hep yaşlandım inadına
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Daha geçmedi benim sana ağrılarım
Salındığın sokaklar hala sızım sızım
Yıktığın duvarlarda durur yine gül adı n
Hiç dayanmadım hiç dayanamadım
Bu enkazın altında seni düşünmeden yaşamadım yaşayamadım
Ben sana nerde yanlış yaptım aziz yar
Bir sabah gidiverdin aklımı kaçırdım
Anlamadım hatalarımı hiç söylemedin
Kafamın içinde bu sorularla ölmedim bile bak ölemedim
Ben kafamın içinde bu sorularla ölmedim ölemedim
Bana bir özlemin kaldı yadigar bu viranede
Derdimi sığdıramıyorum bedene
Yıkılıyorum her geçen gün yokluğunun üstüne
Sıkılıyorum bazen
Sakınıyorum yinede seni gönlümün her köşesinde
Yine duruyor mu toyluğunun kabri gamzelerinde
İşvenin alası savrulurdu tellerinde
Ne senden geçilirdi ne bu diyardan gidilirdi
Bir tutam saçın uğruna yaktıydım ben bu şehri
Sonra bende yandıydım içinde
Hiç gitmedim buralardan senelerce
Sensizlikten gidemedim bir adım öteye
Bir derin yara bir derinlikli sevda bıraktın ya sen bana
Paylaşamadığım tek acı hatıra en anlamlı dua yine sendin bana sendin
Aziz yarim El aziz
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Biz hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana demiz
Aziz yarim ben sanki hala 25 sen sanki 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de
Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz
Uğur Arslan
Adı Mehmet
Adı Mehmet...
Kara kıtanın kara gözlü, zayıf yüzlü çocuğu.
Göz kapaklarında güneş ve çapakları çöl sarısı.
Çaresizliğin girdabında.
Kelebek renkli yüzünün yorgun yarısı.
Adı Mehmet...
Bir halkın hikayesi yani.
Yeni günün solduğu beldeye, asırlar öncesinin bir yolculuk efsanesi.
Bir halkın ismi yani.
Kaderden ötesi olmayan.
Adı Mehmet...
Kimseden medet ummayan.
Aç karınlı, hasta yüzlü ama tok gözlü.
Öylece duran ve sabreden.
Uzaktan gelen yolcuları ağırladığı günkü gibi.
Necaşi gibi, Habeşi gibi.
Doğru, dürüst, iyi, insan yani...
Adı Mehmet...
Bir umudun ismi.
Çöle yağmur yağdığı günün.
Karnının doyduğu günün.
Öldüğü günün.
Ve üstünde çiçekler açabilen bir mezara gömüldüğü günün ismi yani.
Adı Mehmet...
Kimse tanımaz, kimse bilmez.
Kara gözleri gülmez.
Dünyanın gözü kör olmuş sanki.
Kimse onları görmez.
Adı Mehmet...
Kim duyar ki; Dudağında bir feryat! !
Savaşmak dudurken yani,
Mehmet'i kim dinler ki?
Açlığı kim dinler ki?
Adı mehmet...
Hastalığın gözlerindeki buğusu.
Açlığın kokusu.
Ve ölümün korkusu.
Bir kum fırtınası uğultusu.
Ağlayan bir bebek sesi.
Ve zayıf dizlerin yağmursuz çöllerdeki izi.
Söyle dünya insanların kaç kişi?
Kaçı sağır, kaçı kör, kaçı arsız, kaçı erkek, kaçı dişi?
Açlıktan ölmek kaldımı be şimdi?
Söyle dünya insanlık kimin işi? .....
Uğur Arslan
Kara kıtanın kara gözlü, zayıf yüzlü çocuğu.
Göz kapaklarında güneş ve çapakları çöl sarısı.
Çaresizliğin girdabında.
Kelebek renkli yüzünün yorgun yarısı.
Adı Mehmet...
Bir halkın hikayesi yani.
Yeni günün solduğu beldeye, asırlar öncesinin bir yolculuk efsanesi.
Bir halkın ismi yani.
Kaderden ötesi olmayan.
Adı Mehmet...
Kimseden medet ummayan.
Aç karınlı, hasta yüzlü ama tok gözlü.
Öylece duran ve sabreden.
Uzaktan gelen yolcuları ağırladığı günkü gibi.
Necaşi gibi, Habeşi gibi.
Doğru, dürüst, iyi, insan yani...
Adı Mehmet...
Bir umudun ismi.
Çöle yağmur yağdığı günün.
Karnının doyduğu günün.
Öldüğü günün.
Ve üstünde çiçekler açabilen bir mezara gömüldüğü günün ismi yani.
Adı Mehmet...
Kimse tanımaz, kimse bilmez.
Kara gözleri gülmez.
Dünyanın gözü kör olmuş sanki.
Kimse onları görmez.
Adı Mehmet...
Kim duyar ki; Dudağında bir feryat! !
Savaşmak dudurken yani,
Mehmet'i kim dinler ki?
Açlığı kim dinler ki?
Adı mehmet...
Hastalığın gözlerindeki buğusu.
Açlığın kokusu.
Ve ölümün korkusu.
Bir kum fırtınası uğultusu.
Ağlayan bir bebek sesi.
Ve zayıf dizlerin yağmursuz çöllerdeki izi.
Söyle dünya insanların kaç kişi?
Kaçı sağır, kaçı kör, kaçı arsız, kaçı erkek, kaçı dişi?
Açlıktan ölmek kaldımı be şimdi?
Söyle dünya insanlık kimin işi? .....
Uğur Arslan
4 Haziran 2009 Perşembe
Seni Seviyordum
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
Güldüğü zaman yukarıya bakardı;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
Cesurduk...
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni...
Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...
Güldüğü zaman yukarıya bakardı;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
Cesurduk...
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni...
Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
İclal Aydın
Ne Olacak Halim
Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim....
İclal Aydın
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim....
İclal Aydın
Masallar
Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
İclal Aydın
İclal Aydın
Canım Kızım
Canım Kızım;
Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
Annen
İclal Aydın
Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
Annen
İclal Aydın
Babama Selam Söyle
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
3 Haziran 2009 Çarşamba
Yarım Şiir
Sana yazdığım şiir yarım kalacak
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt da bilmeyecek canım sevdiğim...
Bedirhan Gökçe
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt da bilmeyecek canım sevdiğim...
Bedirhan Gökçe
Ucuz İnsanlar
İnsanlar da parsellenmiş arsalar gibi
Duygular bölük bölük, his parça parça.
Bakışları andırır gerçek dost gibi
Yürekler sönük sönük, sis dalga dalga.
Şerefin böylesi ucuz gittiği,
Yüreğin böylesine teslim dediği.
Kulun kula acz ile ram ettiğini
Ne yazık ki burada sizinle gördüm.
Eskiden şeref için ölenler vardı,
Gurur onur şahsiyetin anlamı vardı.
Gerçekleri haykırmak yiğit şanıydı,
Bugün eskiden demek ne kadar acı.
Birleşmiş üçü beşi birlik olmuşlar,
Sükut ikrardan diye suskun kalmışlar.
Cemaziyelevvel malum ya bize
Ucuz ihanete ortak olmuşlar.
Benim adım Bedirhan bilenler bilir,
Benim özüm de bir sözlerim de bir.
Yalan söylüyorsam söyleyin bir bir,
Doğru diyorsanız söyleyin hep bir.
İsim isim yazmak bana yakışmaz,
Teşhir etmem ise yakışık almaz.
Dost oldum herdem dost bulamadım,
Ulan çek git derim size yakışmaz
ANKARA 1996
Bedirhan Gökçe
Duygular bölük bölük, his parça parça.
Bakışları andırır gerçek dost gibi
Yürekler sönük sönük, sis dalga dalga.
Şerefin böylesi ucuz gittiği,
Yüreğin böylesine teslim dediği.
Kulun kula acz ile ram ettiğini
Ne yazık ki burada sizinle gördüm.
Eskiden şeref için ölenler vardı,
Gurur onur şahsiyetin anlamı vardı.
Gerçekleri haykırmak yiğit şanıydı,
Bugün eskiden demek ne kadar acı.
Birleşmiş üçü beşi birlik olmuşlar,
Sükut ikrardan diye suskun kalmışlar.
Cemaziyelevvel malum ya bize
Ucuz ihanete ortak olmuşlar.
Benim adım Bedirhan bilenler bilir,
Benim özüm de bir sözlerim de bir.
Yalan söylüyorsam söyleyin bir bir,
Doğru diyorsanız söyleyin hep bir.
İsim isim yazmak bana yakışmaz,
Teşhir etmem ise yakışık almaz.
Dost oldum herdem dost bulamadım,
Ulan çek git derim size yakışmaz
ANKARA 1996
Bedirhan Gökçe
Türkü Gözlüm
Kar yağıyor türkü gözlüm
Kar yağıyor buralara.
Uzun hava ağıt gibi,
Dökülüyor bulvarlara.
Sen de gittin buralardan,
Böyle bir karlı havada.
Okul bittikten sonra 95'in yılbaşında,
Gelmiş özlemiştin beni,
Sarılmıştın hıçkırıkla,
Kar yağarken dilek tutmuş,
Kar yemiştin avucumda.
Nasıl gittin türkü gözlüm,
Mahzun kaldım buralarda.
Gülüşlerimiz geliyor,
Ağlıyorum buralarda.
Sen bir öğretmensin şimdi,
657 devlet memuru.
Kıt kanaat geçinirsin,
Seni beklediğim gibi,
Beklersin ay sonunu.
Belki de evlisin şimdi,
Bunca yıl geçti aradan.
Sen beni unuttun belli,
Türkü gözlüm çık hatrımdan.
Oralara da kar yağar mı,
Güneş çıkar mı ardından?
Saçaklardan su damlar mı,
Su girer mi papucundan?
Yokluk kötü türkü gözlüm,
Yokluğun çıkmaz aklımdan.
Varlık güzel türkü gözlüm,
Varlığın yitti yanımdan.
Okulun bittiği yıl tayinin çıktı doğuya.
Belki yazarsın diye,
Bir kalem almıştım sana.
O kalemle mektup yazmış,
O kalemle ağlamıştın.
Ama o son mektubunda,
Sen ne kadar değişmiştin...
Sözlerin de değişmişti...
Değiştiğin belliydi ki,
Kalemin de değişmişti...
Ah benim türkü gözlüm
Ne oldu birden sana?
And içmiştik gündüz gece,
And içmiştik kopmamaya.
Hacı Bayram'da dua ettik,
Ayırmasın Allah diye...
Bir fakire para verdik,
Belki dua eder diye...
Fakir mi dua etmedi,
Sen mi yalancı çıktın?
O fakiri göremedim,
Gelmedi namaz vakti.
Çok oturdum musallada,
Her tabutta kendim vardım,
Dua ettim ardım sıra...
Şimdi en arabesk duygularla
Dudağımda o türkü,
Yürüyorum bulvarlarda...
Ellerim üşürken hep
Ellerin gelir aklıma.
Yüreğim ağlıyor şimdi,
Yanıyorum buralarda...
Kar yağarken hazin hazin,
Ölüyorum türkü gözlüm,
Ölüyorum buralarda...
Bedirhan Gökçe
Kar yağıyor buralara.
Uzun hava ağıt gibi,
Dökülüyor bulvarlara.
Sen de gittin buralardan,
Böyle bir karlı havada.
Okul bittikten sonra 95'in yılbaşında,
Gelmiş özlemiştin beni,
Sarılmıştın hıçkırıkla,
Kar yağarken dilek tutmuş,
Kar yemiştin avucumda.
Nasıl gittin türkü gözlüm,
Mahzun kaldım buralarda.
Gülüşlerimiz geliyor,
Ağlıyorum buralarda.
Sen bir öğretmensin şimdi,
657 devlet memuru.
Kıt kanaat geçinirsin,
Seni beklediğim gibi,
Beklersin ay sonunu.
Belki de evlisin şimdi,
Bunca yıl geçti aradan.
Sen beni unuttun belli,
Türkü gözlüm çık hatrımdan.
Oralara da kar yağar mı,
Güneş çıkar mı ardından?
Saçaklardan su damlar mı,
Su girer mi papucundan?
Yokluk kötü türkü gözlüm,
Yokluğun çıkmaz aklımdan.
Varlık güzel türkü gözlüm,
Varlığın yitti yanımdan.
Okulun bittiği yıl tayinin çıktı doğuya.
Belki yazarsın diye,
Bir kalem almıştım sana.
O kalemle mektup yazmış,
O kalemle ağlamıştın.
Ama o son mektubunda,
Sen ne kadar değişmiştin...
Sözlerin de değişmişti...
Değiştiğin belliydi ki,
Kalemin de değişmişti...
Ah benim türkü gözlüm
Ne oldu birden sana?
And içmiştik gündüz gece,
And içmiştik kopmamaya.
Hacı Bayram'da dua ettik,
Ayırmasın Allah diye...
Bir fakire para verdik,
Belki dua eder diye...
Fakir mi dua etmedi,
Sen mi yalancı çıktın?
O fakiri göremedim,
Gelmedi namaz vakti.
Çok oturdum musallada,
Her tabutta kendim vardım,
Dua ettim ardım sıra...
Şimdi en arabesk duygularla
Dudağımda o türkü,
Yürüyorum bulvarlarda...
Ellerim üşürken hep
Ellerin gelir aklıma.
Yüreğim ağlıyor şimdi,
Yanıyorum buralarda...
Kar yağarken hazin hazin,
Ölüyorum türkü gözlüm,
Ölüyorum buralarda...
Bedirhan Gökçe
Rahmet
Gökte rahmet olsan, umrum değilsin
Senin yağmurunla ıslanmıyor bedenim
Kızgınlığım sana değil, kendime benim
Senin mevsiminde açmıyor çiçeklerim...
Bedirhan Gökçe
Senin yağmurunla ıslanmıyor bedenim
Kızgınlığım sana değil, kendime benim
Senin mevsiminde açmıyor çiçeklerim...
Bedirhan Gökçe
Oyun
Bildik bir oyundu bu oynadığımız,
Bir daha da oynamak istemiyorum.
Kazanan ben olsam da her oyun sonu,
Bin kez ebe sen olsan istemiyorum...
Bir yanı yitik hep her yanımızın,
Gözlerimiz bile bak, yalan söylüyor.
Rengi aynı olsa da her damlamızın
Kanımda tek kırmızı istemiyorum...
Miskette senin olsun, toplarda, ip de
Hem bizim mahalleli değilsin artık.
Oyuncaklar da sende, git oyna işte,
Ben seninle oynamak istemiyorum...
Oyundaki kuralı bilmiyormuşum.
İlk defa oynamıştım, nerden bileyim?
Bir daha deneyecek güçüm yok artık,
Çek git artık buradan istemiyorum...
Bir gün bizde büyürüz, süt içmeyiz ki
Bir kere ağzı yanan yoğurdu netsin?
Sapan taşları bir bir gönlümü deldi,
Hayata küsmüşüm ben oyunu batsın.
Artık ben oyunları hiç sevmiyorum,
Kimseyle de oynamak istemiyorum...
Bedirhan Gökçe
Bir daha da oynamak istemiyorum.
Kazanan ben olsam da her oyun sonu,
Bin kez ebe sen olsan istemiyorum...
Bir yanı yitik hep her yanımızın,
Gözlerimiz bile bak, yalan söylüyor.
Rengi aynı olsa da her damlamızın
Kanımda tek kırmızı istemiyorum...
Miskette senin olsun, toplarda, ip de
Hem bizim mahalleli değilsin artık.
Oyuncaklar da sende, git oyna işte,
Ben seninle oynamak istemiyorum...
Oyundaki kuralı bilmiyormuşum.
İlk defa oynamıştım, nerden bileyim?
Bir daha deneyecek güçüm yok artık,
Çek git artık buradan istemiyorum...
Bir gün bizde büyürüz, süt içmeyiz ki
Bir kere ağzı yanan yoğurdu netsin?
Sapan taşları bir bir gönlümü deldi,
Hayata küsmüşüm ben oyunu batsın.
Artık ben oyunları hiç sevmiyorum,
Kimseyle de oynamak istemiyorum...
Bedirhan Gökçe
Ne Çıkar
Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar...
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar...
Bedirhan Gökçe
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar...
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar...
Bedirhan Gökçe
Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece
Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece
Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece
Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece
Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece
Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece
Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece
Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece
Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece
Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Seni doğurana ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
Bedirhan Gökçe
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece
Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece
Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece
Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece
Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece
Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece
Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece
Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece
Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Seni doğurana ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
Bedirhan Gökçe
Kar
Nasıl kar yağdı bugün, gece sabaha karşı,
Ortalık bembeyazdı, sanki bir gelin gibi.
Tane tane döküldü, göklerin sevda marşı,
Günahtan arındırdı, tüm günahkar yüzleri...
Yüzünde güller açtı kar yağınca herkezin,
İlk kez böyle günahsız, ilk kez böyle neşeli.
Çocuklar gibi gülşen, çocuklar gibi şen
Gökten armağan gibi döküldü her tanesi...
Sokak lambalarından, süzüldü tane tane
Usul usul indiler bir birine değmeden.
Melekler indirirmiş her bir kar tanesi,
Annem öyle derdi de inanmazdım küçükken.
Bir iken bin oldular, on binlere karıştı,
Çoğaldı da yerden bir karış açtı.
İnsanlar döküldüler yollara birer birer,
Değen her ayak izi bir günah gibi kaldı...
Allah kar gibi yağdı kullarının üstüne,
Temizledi akladı, bembeyaz bir kuş gibi.
Her birimiz yıkandı, katran katran üstüne,
Bakamaz olmuştuk biz aynalara gün gibi.
İnsanlar kötü artık, zaman hiç değişmedi,
Geçen zaman ne yapsın, biz ettik kendimize.
Bu karda yağmasaydı halimiz ne olurdu?
Allah yine acıdı, bak yetişti bizlere...
Kar da bembeyaz yağar, anamızın sütü de
Gelinlik de beyazdır, giydiğimiz kefen de,
Birinde ağlarız biz diğerinde güleriz,
Beyazdan ak beyazı, buyurun sıyırın işte...
Bedirhan Gökçe
Ortalık bembeyazdı, sanki bir gelin gibi.
Tane tane döküldü, göklerin sevda marşı,
Günahtan arındırdı, tüm günahkar yüzleri...
Yüzünde güller açtı kar yağınca herkezin,
İlk kez böyle günahsız, ilk kez böyle neşeli.
Çocuklar gibi gülşen, çocuklar gibi şen
Gökten armağan gibi döküldü her tanesi...
Sokak lambalarından, süzüldü tane tane
Usul usul indiler bir birine değmeden.
Melekler indirirmiş her bir kar tanesi,
Annem öyle derdi de inanmazdım küçükken.
Bir iken bin oldular, on binlere karıştı,
Çoğaldı da yerden bir karış açtı.
İnsanlar döküldüler yollara birer birer,
Değen her ayak izi bir günah gibi kaldı...
Allah kar gibi yağdı kullarının üstüne,
Temizledi akladı, bembeyaz bir kuş gibi.
Her birimiz yıkandı, katran katran üstüne,
Bakamaz olmuştuk biz aynalara gün gibi.
İnsanlar kötü artık, zaman hiç değişmedi,
Geçen zaman ne yapsın, biz ettik kendimize.
Bu karda yağmasaydı halimiz ne olurdu?
Allah yine acıdı, bak yetişti bizlere...
Kar da bembeyaz yağar, anamızın sütü de
Gelinlik de beyazdır, giydiğimiz kefen de,
Birinde ağlarız biz diğerinde güleriz,
Beyazdan ak beyazı, buyurun sıyırın işte...
Bedirhan Gökçe
Gitme
Gideceğim diyorsun
Gitme be Ali gitme.
Bu gidiş bitirir tüketir seni,
Hırsla kalkan zararla oturur Ali.
Gel lanet et şeytana gitme,
Gitme be ali
Biz sahil kahvelerin
Romantik havasıyla,
Otantik havasıyla sevdik.
Tavşan kanı çayı,
Titreyen elleriyle sunan
İhtiyar balıkçının
Gülümseyen yüzüyle sevdik.
Sen gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali,
Hayallerimiz var,
Geleceğimiz var,
Dualarımız var.
O kızı alacağız Ali,
Hem de istediğin
Bir “ebruli akşamda”,
Sarı saçlarına Ankara’yı takıp
Ver elini İstanbul...
Yine gideceğiz
O sahil kahvesine.
Tavşan kanında çay,
Yosun tadında köy.
Çaydanlıkta demimiz muhabbet,
Şekerimiz sohbetin olacak.
Sonra ijtiyar balıkçı gelecek,
Oturtup ihtiyarı, ona çay ikram edeceğiz.
Ardından uzaklara dalacak gözleri,
Ve hazin hikayesini anlatacak.
Kim bilir belki de
Hikayesi sana benzeyecek,
Sonu “yanlıştı” diye bilecek...
Gitme be Ali gitme.
Bak bana şiir yazdırdın.
Gel yine hayallere dalalım,
Düşüp sokaklara, sürüyelim Ankara’yı.
Tamam mı Ali, tamam mı?
At şu paltoyu,
Çaylar iki oldu Kerim!
Çaylar iki oldu.
Çankaya 1996
Bedirhan Gökçe
Gitme be Ali gitme.
Bu gidiş bitirir tüketir seni,
Hırsla kalkan zararla oturur Ali.
Gel lanet et şeytana gitme,
Gitme be ali
Biz sahil kahvelerin
Romantik havasıyla,
Otantik havasıyla sevdik.
Tavşan kanı çayı,
Titreyen elleriyle sunan
İhtiyar balıkçının
Gülümseyen yüzüyle sevdik.
Sen gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali,
Hayallerimiz var,
Geleceğimiz var,
Dualarımız var.
O kızı alacağız Ali,
Hem de istediğin
Bir “ebruli akşamda”,
Sarı saçlarına Ankara’yı takıp
Ver elini İstanbul...
Yine gideceğiz
O sahil kahvesine.
Tavşan kanında çay,
Yosun tadında köy.
Çaydanlıkta demimiz muhabbet,
Şekerimiz sohbetin olacak.
Sonra ijtiyar balıkçı gelecek,
Oturtup ihtiyarı, ona çay ikram edeceğiz.
Ardından uzaklara dalacak gözleri,
Ve hazin hikayesini anlatacak.
Kim bilir belki de
Hikayesi sana benzeyecek,
Sonu “yanlıştı” diye bilecek...
Gitme be Ali gitme.
Bak bana şiir yazdırdın.
Gel yine hayallere dalalım,
Düşüp sokaklara, sürüyelim Ankara’yı.
Tamam mı Ali, tamam mı?
At şu paltoyu,
Çaylar iki oldu Kerim!
Çaylar iki oldu.
Çankaya 1996
Bedirhan Gökçe
Git
Ayrılığın nağmesi bu duyduğumuz,
Bakışların gönlümü caydırmadan git.
Ne bir hatıran kalsın ne de bir umut,
Duruşların gönlümü yandırmadan git.
Bütün resimlerini sök at duvardan,
Sana ait ne varsa çıkart odamdan.
Kitabın arasında şöyle canından,
Bir gül bırakmıştın ya soldurmadan git.
Hani bir şarkı vardı mazide kalan,
Öyle içten acıklı, öylesi nalan.
Göğsüme yaslanıp da sevince boğan,
Yeşermiş tüm aşkları kurutmadan git.
Nasıl güzeldi herşey hatırlasana,
Nasıl gülüşürdük biz dert ortasında.
Ekmek paramız yokmuş ne gam, ne tasa,
Güzel hatıraları zehretmeden git.
Hani mevsimlerden, hep biri bahardı,
Hani gökten her cemre bize yağardı,
Hani kış ortasında mevsim bahardı,
Şu inanmış gönlümü, kandırmadan git.
Allah aşkına bırak, öldürmeden git...
Bedirhan Gökçe
Bakışların gönlümü caydırmadan git.
Ne bir hatıran kalsın ne de bir umut,
Duruşların gönlümü yandırmadan git.
Bütün resimlerini sök at duvardan,
Sana ait ne varsa çıkart odamdan.
Kitabın arasında şöyle canından,
Bir gül bırakmıştın ya soldurmadan git.
Hani bir şarkı vardı mazide kalan,
Öyle içten acıklı, öylesi nalan.
Göğsüme yaslanıp da sevince boğan,
Yeşermiş tüm aşkları kurutmadan git.
Nasıl güzeldi herşey hatırlasana,
Nasıl gülüşürdük biz dert ortasında.
Ekmek paramız yokmuş ne gam, ne tasa,
Güzel hatıraları zehretmeden git.
Hani mevsimlerden, hep biri bahardı,
Hani gökten her cemre bize yağardı,
Hani kış ortasında mevsim bahardı,
Şu inanmış gönlümü, kandırmadan git.
Allah aşkına bırak, öldürmeden git...
Bedirhan Gökçe
Gamzelerim
Ben hüzünlerle sevdim şiirleri
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini...
Bedirhan Gökçe
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini...
Bedirhan Gökçe
Eylül
Memleket havalarından bir haber ver,
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?
Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna? ...
Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun, yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani, taşırdı be usta!
Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?
Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...
Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet
Bedirhan Gökçe
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?
Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna? ...
Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun, yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani, taşırdı be usta!
Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?
Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...
Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet
Bedirhan Gökçe
Eski Bir Sancı
Eski bir sevdayı anlatır,
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.
Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
Bedirhan Gökçe
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.
Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
Bedirhan Gökçe
Dohtor Bey
Verdigin perhize budur gayratım,
Bundan başka uyamayong dohtor bey,
Üç sepet yımırta sabah kahvaltım,
Teker teker sayamayong dohtor bey!
İki leğen pilav bir yayıg ayran,
İster yağlı olsun ister yavan,
Yanına keseyong beş kilo sovan,
Yeyong yeyong doyamayong dohtor bey!
Üç tencere bamya yirim bişince,
Yirmi tas su içip biraz koşunca,
Her yanı sökülür garnım şişince,
Sağlam göynek geyemeyong dohtor bey!
Sinciye acımdan çogtan ölürdüm,
Sağolsun gomşular ediyo yardım,
Bi guzudan fazla yimem söz virdim,
Ayıp olur cayamayong dohtor bey!
Bazı az geliyo beş kasa hurma,
Yedi lahanadan yapıyoz sarma,
Onuda mı yeding deye hiç sorma,
Utaneyong deyemeyong dohtor bey!
Günde iki çuval unum gideyo,
Avradım her sabah ekmek edeyo,
Bir gazan fasille gönül ye deyo,
Artırmaya gıyamayong dohtor bey!
Senede gırk dönüm bostan ekering,
Benden başka kimse yimesing dirim,
Gavını, garpızı gabıglı yirim,
Acelemdeng soyameyong dohtor bey!
Bilmem gara Memmed nereye gider,
Buyumuş gısmatım, buyumuş gader,
Bi günde yediğim işte bu gadar,
Daha fazla yeyemeyong dohtor bey!
Bedirhan Gökçe
Bundan başka uyamayong dohtor bey,
Üç sepet yımırta sabah kahvaltım,
Teker teker sayamayong dohtor bey!
İki leğen pilav bir yayıg ayran,
İster yağlı olsun ister yavan,
Yanına keseyong beş kilo sovan,
Yeyong yeyong doyamayong dohtor bey!
Üç tencere bamya yirim bişince,
Yirmi tas su içip biraz koşunca,
Her yanı sökülür garnım şişince,
Sağlam göynek geyemeyong dohtor bey!
Sinciye acımdan çogtan ölürdüm,
Sağolsun gomşular ediyo yardım,
Bi guzudan fazla yimem söz virdim,
Ayıp olur cayamayong dohtor bey!
Bazı az geliyo beş kasa hurma,
Yedi lahanadan yapıyoz sarma,
Onuda mı yeding deye hiç sorma,
Utaneyong deyemeyong dohtor bey!
Günde iki çuval unum gideyo,
Avradım her sabah ekmek edeyo,
Bir gazan fasille gönül ye deyo,
Artırmaya gıyamayong dohtor bey!
Senede gırk dönüm bostan ekering,
Benden başka kimse yimesing dirim,
Gavını, garpızı gabıglı yirim,
Acelemdeng soyameyong dohtor bey!
Bilmem gara Memmed nereye gider,
Buyumuş gısmatım, buyumuş gader,
Bi günde yediğim işte bu gadar,
Daha fazla yeyemeyong dohtor bey!
Bedirhan Gökçe
Dilin Yalan Söylüyor
Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.
Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.
Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.
Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.
Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.
Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.
Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.
Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.
Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.
Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
Bedirhan Gökçe
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.
Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.
Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.
Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.
Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.
Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.
Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.
Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.
Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.
Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
Bedirhan Gökçe
Etiketler:
Bedirhan GÖKÇE,
Bedirhan Gökçe Şiirleri,
Dilin Yalan Söylüyor
Ayasofya Garipti
Dolaştım İstanbul'u sabaha karşı
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
İndim Sultan Ahmet'e bir hüzün sardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Gözlerim kan çanağı, çıktım dışarı,
Caminin tam önünde simitçi hacı.
Kan kırmızı o çayda yine o vardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı...
Bedirhan Gökçe
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
İndim Sultan Ahmet'e bir hüzün sardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Gözlerim kan çanağı, çıktım dışarı,
Caminin tam önünde simitçi hacı.
Kan kırmızı o çayda yine o vardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı...
Bedirhan Gökçe
Anam Gelir
Sakalıma kır düştü,
Söylemeyin anama.
Üzülürde ağlar,
Ağlar sonra, bilirim.
Hepsi hepsi üç tane
Üç tel ne ki sakalda
Üzüldüğüne değmez,
Değmez sonra bilirim.
Gözlerime bir baksın,
Bir baksın anam şöyle.
Derdi gözümden okur,
Okur sonra bilirim
Yine İstanbul anlatırım,
Anlatırım neşeyle.
Neşemde hüzün bulur,
Bulur sonra, bilirim.
Ana bir şey yok derim,
Sen dua et gizlice.
Anam hep dua eder,
Eder sonra bilirim.
Ölüm haberim gelir
Bir gün bir gazetede.
Peşimden anam gelir,
Hemen gelir, bilirim.
Bedirhan Gökçe
Söylemeyin anama.
Üzülürde ağlar,
Ağlar sonra, bilirim.
Hepsi hepsi üç tane
Üç tel ne ki sakalda
Üzüldüğüne değmez,
Değmez sonra bilirim.
Gözlerime bir baksın,
Bir baksın anam şöyle.
Derdi gözümden okur,
Okur sonra bilirim
Yine İstanbul anlatırım,
Anlatırım neşeyle.
Neşemde hüzün bulur,
Bulur sonra, bilirim.
Ana bir şey yok derim,
Sen dua et gizlice.
Anam hep dua eder,
Eder sonra bilirim.
Ölüm haberim gelir
Bir gün bir gazetede.
Peşimden anam gelir,
Hemen gelir, bilirim.
Bedirhan Gökçe
Ayna Oyunu
Mahalledeki en güzel kızın
duvara aynasından
yansıttığı ışığı
nedendir bilmem
hep ben yakalardım
onca çocuğun
elleri arasından.
Sunay Akın
duvara aynasından
yansıttığı ışığı
nedendir bilmem
hep ben yakalardım
onca çocuğun
elleri arasından.
Sunay Akın
At Kokusu
Son evi gösterin bana İstanbul'da
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını çalıp
söyleyeyim içindekilere
daha çok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizden
Karşılığında ben de size
kanaryası ölüp
kuaför salonuna dönüşmeyen
kaç mahalle berberinin
kaldığını söylerim
ya da kaç fötr şapkanın
tutsak olduğunu
köhne bir konağın
askısında
Kaç faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama söylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundan
Sunay Akın
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını çalıp
söyleyeyim içindekilere
daha çok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizden
Karşılığında ben de size
kanaryası ölüp
kuaför salonuna dönüşmeyen
kaç mahalle berberinin
kaldığını söylerim
ya da kaç fötr şapkanın
tutsak olduğunu
köhne bir konağın
askısında
Kaç faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama söylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundan
Sunay Akın
Asansör
Telefon santralleri
beni sana bağlar sevgilim
nükleer santraller ölüme
gökyüzünün nerede olduğunu soran
bir vapur dumanına
yanıt veremiyor hiç kimse
Çocuğunu asma köprüde sallayan
bir annedir İstanbul
ki onun
içi süt dolu
biberonudur Kız Kulesi
soğusun diye suya tutulan
Ne kalem kılıçtan
ne kılıç kalemden üstün olsun
öğrensinler birlikte yaşamayı
örneğin kalem
aşk şiirleri yazsın
ve köreldikçe kılıç yontsun
Yalnız kaldığımız an da bile
alırız insan kokusunu
ıssız adasında
üstünden atamamıştır Robinson
yaptığı ilk mastürbasyonda
yakalanma korkusunu
Kendi boşluğuna asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki katın arasında
Sunay Akın
beni sana bağlar sevgilim
nükleer santraller ölüme
gökyüzünün nerede olduğunu soran
bir vapur dumanına
yanıt veremiyor hiç kimse
Çocuğunu asma köprüde sallayan
bir annedir İstanbul
ki onun
içi süt dolu
biberonudur Kız Kulesi
soğusun diye suya tutulan
Ne kalem kılıçtan
ne kılıç kalemden üstün olsun
öğrensinler birlikte yaşamayı
örneğin kalem
aşk şiirleri yazsın
ve köreldikçe kılıç yontsun
Yalnız kaldığımız an da bile
alırız insan kokusunu
ıssız adasında
üstünden atamamıştır Robinson
yaptığı ilk mastürbasyonda
yakalanma korkusunu
Kendi boşluğuna asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki katın arasında
Sunay Akın
Antik Acılar
Geçim parası için
nice yaşlının
eski İstanbul evlerinden
getirdiği eşyalar
üstüne kar koyulup
satılıyor antik
acılar çarşısında
Sunay Akın
nice yaşlının
eski İstanbul evlerinden
getirdiği eşyalar
üstüne kar koyulup
satılıyor antik
acılar çarşısında
Sunay Akın
Ama Ölüm
Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
sokağa atılan
tahtalarıyla çakılıyor
çocuk tabutları
Hiçbir genç kız
taşımıyor kolyesinde
sevgilisinin fotoğrafını
ama ölüm
sayfaları oyulmuş
bir aşk romanının
içine gizliyor
tabancasını...
Sunay Akın
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
sokağa atılan
tahtalarıyla çakılıyor
çocuk tabutları
Hiçbir genç kız
taşımıyor kolyesinde
sevgilisinin fotoğrafını
ama ölüm
sayfaları oyulmuş
bir aşk romanının
içine gizliyor
tabancasını...
Sunay Akın
Alacak
yol kenarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyım.
Sunay Akın
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyım.
Sunay Akın
Aile Boyu
Ezilmiş bir çocukluk benimkisi
bir iskelenin
vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleri
Annesiz büyüdüm çünkü
yani serçeydim
kar üstündeki
ve arka bahçesinde
kasabın beslediği kuzu
Dudaklarımı,işte bu yüzden
aile boyu
bir şişeye değdirip
içmeyi severim
gazozu.
Sunay Akın
bir iskelenin
vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleri
Annesiz büyüdüm çünkü
yani serçeydim
kar üstündeki
ve arka bahçesinde
kasabın beslediği kuzu
Dudaklarımı,işte bu yüzden
aile boyu
bir şişeye değdirip
içmeyi severim
gazozu.
Sunay Akın
Benim Adım
Yazdığım kadarını da
yazamadım aslında
Seni göremediğim
kadarını sevdim
Işığından aydınlık karanlığım
Sen değil ben sevdalıyım
Merhaba Canım
Hüzün benim Adım
Ceyhun Yılmaz
yazamadım aslında
Seni göremediğim
kadarını sevdim
Işığından aydınlık karanlığım
Sen değil ben sevdalıyım
Merhaba Canım
Hüzün benim Adım
Ceyhun Yılmaz
Benden Önce Severse
Acımdanmı bilemem,
Yürüyemedim bu sabah
Çok sevdiğim sahili..
İçim sıkıldı bak şimdi..
Ya balıklarımı tutarsa birileri..
Ya martılarıma taş atarlarsa...
Hepsinden önemlisi
Ya benden önce biri görüp severse seni
KIRMIZI hırkanla o balkonda............
Ceyhun Yılmaz
Yürüyemedim bu sabah
Çok sevdiğim sahili..
İçim sıkıldı bak şimdi..
Ya balıklarımı tutarsa birileri..
Ya martılarıma taş atarlarsa...
Hepsinden önemlisi
Ya benden önce biri görüp severse seni
KIRMIZI hırkanla o balkonda............
Ceyhun Yılmaz
Ben.. Sen...
Öylece durmayı seviyorum ben..
Durup ardından bakmayı..
Sen yürümeyi seviyorsun ama arkana bakmadan..
yaprak seviyorum ben yaprak..
Kuru, yaş ayırmadan..
Sen ezmeyi seviyorsun, neye bastığına bakmadan..
Ceyhun Yılmaz
Durup ardından bakmayı..
Sen yürümeyi seviyorsun ama arkana bakmadan..
yaprak seviyorum ben yaprak..
Kuru, yaş ayırmadan..
Sen ezmeyi seviyorsun, neye bastığına bakmadan..
Ceyhun Yılmaz
Ben Sana Yanarken
Gözlerine bakarken umurumda değil mevsimler
Gülüşün hep deniz kenarı bana
Sen bir adım attığında göreceksin
Elinde balonlarla bekleyen o adam benim
Aldığım en derin nefessin sen
Dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
Nefes alıyorum ama hala bulamadım seni
'ben sana yanarken şimdi...sen kim bilir nerede
üşüyorsun'
Ceyhun Yılmaz
Gülüşün hep deniz kenarı bana
Sen bir adım attığında göreceksin
Elinde balonlarla bekleyen o adam benim
Aldığım en derin nefessin sen
Dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
Nefes alıyorum ama hala bulamadım seni
'ben sana yanarken şimdi...sen kim bilir nerede
üşüyorsun'
Ceyhun Yılmaz
Etiketler:
Ben,
Ben Sana Yanarken,
Ceyhun Yılmaz,
Sana,
Yanarken
Ben Kazanacağım Sen Kaybedeceksin
Anla işte bak anla!
İŞTE HAYAT BU!
Anla yüreğim anla..dimdik duruyorum karşında
Geçen günler bileklerimi kesiyor yavaş yavaş..
..ve akan kan sadece gülümsetiyor beni
Dayandıkça artıyor gücüm
..ve bu hayata gülüyorum
Ben kazanacağım, sen kaybedeceksin..
Önümüze gelen engeller! !
Önüme çıkan engeller! !
KAYBEDECEKSİNİZ! !
Ceyhun Yılmaz
İŞTE HAYAT BU!
Anla yüreğim anla..dimdik duruyorum karşında
Geçen günler bileklerimi kesiyor yavaş yavaş..
..ve akan kan sadece gülümsetiyor beni
Dayandıkça artıyor gücüm
..ve bu hayata gülüyorum
Ben kazanacağım, sen kaybedeceksin..
Önümüze gelen engeller! !
Önüme çıkan engeller! !
KAYBEDECEKSİNİZ! !
Ceyhun Yılmaz
Etiketler:
Ben,
Ceyhun Yılmaz,
Kaybedeceksin,
Kazanacağım,
Sen
Belki
Herkesin uyuduğu saatte uyuyamadım bile
Uyku tutmadı.
Yüzüme sürdüğün elin...sıcaklığı hala duruyor yanağımda desem,
Durmaz!
Çok gözyaşı aktı üstüne
O ellerin üşüdü mü bensiz desem,
Üşümez!
Kim bilir kimi ısıtır yine?
Ne acı bu hayat
Bana kalsaydı sıcaklığın...?
Başka biri ısıtsa desem,
Belki! ! ! ! unuturum seni.
Herhangi biri, herhangi bir yer olsa,
Belki! ! ! uyuturum beni
OLMUYOR, OLMADI! !
Kaçtığım kadar yakalandım
BU GECE YİNE UYKU TUTMADI...
Ceyhun Yılmaz
Uyku tutmadı.
Yüzüme sürdüğün elin...sıcaklığı hala duruyor yanağımda desem,
Durmaz!
Çok gözyaşı aktı üstüne
O ellerin üşüdü mü bensiz desem,
Üşümez!
Kim bilir kimi ısıtır yine?
Ne acı bu hayat
Bana kalsaydı sıcaklığın...?
Başka biri ısıtsa desem,
Belki! ! ! ! unuturum seni.
Herhangi biri, herhangi bir yer olsa,
Belki! ! ! uyuturum beni
OLMUYOR, OLMADI! !
Kaçtığım kadar yakalandım
BU GECE YİNE UYKU TUTMADI...
Ceyhun Yılmaz
Ayrılık
Islak bir sokakta bulursun kendini
Yüreğin taş, dudakların yok
Yaşadığını zannedip yürümek istersin
Ellerin titer, gözlerin dolar
Yüreğinde ne varsa yaş olup akar gözlerinden
Üşüdüğünü zannedersin; ölmektesindir
Sıkı dur bebeğim buna AYRILIK derler.....
Ceyhun Yılmaz
Yüreğin taş, dudakların yok
Yaşadığını zannedip yürümek istersin
Ellerin titer, gözlerin dolar
Yüreğinde ne varsa yaş olup akar gözlerinden
Üşüdüğünü zannedersin; ölmektesindir
Sıkı dur bebeğim buna AYRILIK derler.....
Ceyhun Yılmaz
Avuntu
Ayrı kara parçalarında
Ortak gökyüzüne bakmanın
Avuntusu var şimdi
Ne denir ki bu aşka...
Yokluğumun kültablasında
Kırmızı rujlu sönmüş sigara izmariti
Üzerine yatamadığımız bir yatak gibi kaldı aşkımız
Ne denir ki bu aşka...
Çarşafı bozulmayan bir sevdamız var şimdi
Ceyhun Yılmaz
Ortak gökyüzüne bakmanın
Avuntusu var şimdi
Ne denir ki bu aşka...
Yokluğumun kültablasında
Kırmızı rujlu sönmüş sigara izmariti
Üzerine yatamadığımız bir yatak gibi kaldı aşkımız
Ne denir ki bu aşka...
Çarşafı bozulmayan bir sevdamız var şimdi
Ceyhun Yılmaz
Aşkın Kaç Beden
Uzun zamandır yoksun
Yoksun lu sabahlara uyanıyorum
Aynı
Bildiğin gibi
Yeni bi şey yok
Eski bi şey de yok
Sen gibi..........
Bir ben kaldım
O da...
Ben miyim değil miyim belli değil artık
Arta kalan ne ki?
Daha ne kadar özleyebilirim seni
Şimdi yalvarsam geçmişime
Bir gün daha yaşamak istesem misket oynadığım sokakta
İlkokuldaki yerli malı haftasına katılsam?
Bana 3 beden küçük gelir çocukluğum
Sen de öyle sevgilim
Boşluğunu dolduramaz kimse demiştim giderken
Gelme.........
Sana bol gelecek artık bu aşk!
Ceyhun Yılmaz
Yoksun lu sabahlara uyanıyorum
Aynı
Bildiğin gibi
Yeni bi şey yok
Eski bi şey de yok
Sen gibi..........
Bir ben kaldım
O da...
Ben miyim değil miyim belli değil artık
Arta kalan ne ki?
Daha ne kadar özleyebilirim seni
Şimdi yalvarsam geçmişime
Bir gün daha yaşamak istesem misket oynadığım sokakta
İlkokuldaki yerli malı haftasına katılsam?
Bana 3 beden küçük gelir çocukluğum
Sen de öyle sevgilim
Boşluğunu dolduramaz kimse demiştim giderken
Gelme.........
Sana bol gelecek artık bu aşk!
Ceyhun Yılmaz
Etiketler:
Aşkın,
Aşkın Kaç Beden,
Beden,
Ceyhun Yılmaz,
Kaç
Aşk
bir tek senin görebileceğin bir yerden
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın...
Ceyhun Yılmaz
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın...
Ceyhun Yılmaz
Anlamadın di mi?
Al beni gidelim buradan
Yada ben gideyim senden
Gideyim,
Gidiyorum diye üzülme
Çekmem gözlerimi gecenden...
Hatırlatırım sana kendimi,
Anlamsız bir rüyanın son hecesinde...
Yarın sabah olmasada
Bir sabah kalkacaksın
Her sabahtan erken, hiç gerek yokken
Dudaklarındaki tebessüm güldürecek insanları
Hep sevecekler seni
Benim seni hep sevdiğim gibi...
Anlamadın di mi?
Gittim ama mutluluğu bıraktım kanına! ..
Ceyhun Yılmaz
Yada ben gideyim senden
Gideyim,
Gidiyorum diye üzülme
Çekmem gözlerimi gecenden...
Hatırlatırım sana kendimi,
Anlamsız bir rüyanın son hecesinde...
Yarın sabah olmasada
Bir sabah kalkacaksın
Her sabahtan erken, hiç gerek yokken
Dudaklarındaki tebessüm güldürecek insanları
Hep sevecekler seni
Benim seni hep sevdiğim gibi...
Anlamadın di mi?
Gittim ama mutluluğu bıraktım kanına! ..
Ceyhun Yılmaz
Anlamadın
hiç anlamadın beni
bir geminin limandan ayrılmasına
ağladığımı görmedin
sen bilmezsin
liman olurum ben giden her vapurun ardından
bazen deniz....
ve bir geminin pervanesi değidir
betona çarpıp üstünü ıslatan o damlalar!
el sallamalar arasında
göz yaşlarımı dalga sanır herkes
Ceyhun Yılmaz
bir geminin limandan ayrılmasına
ağladığımı görmedin
sen bilmezsin
liman olurum ben giden her vapurun ardından
bazen deniz....
ve bir geminin pervanesi değidir
betona çarpıp üstünü ıslatan o damlalar!
el sallamalar arasında
göz yaşlarımı dalga sanır herkes
Ceyhun Yılmaz
Akvaryum
Sessizce seviyorum seni
Söylesem de duymazsın zaten
Senin gözlerin gibi bakıyorum sana
Senin bana bakmadığın gibi
Dokunmuyorum sana
Zaten tutmak istesem de
Yapamam kıyamam sana
Dokunduğumda öleceksin biliyorum
O yüzden seni hep
Bir camın ardından seviyorum
Ceyhun Yılmaz
Söylesem de duymazsın zaten
Senin gözlerin gibi bakıyorum sana
Senin bana bakmadığın gibi
Dokunmuyorum sana
Zaten tutmak istesem de
Yapamam kıyamam sana
Dokunduğumda öleceksin biliyorum
O yüzden seni hep
Bir camın ardından seviyorum
Ceyhun Yılmaz
Ağustos
garip bir ağustos tadı damaklarımda
hiç yaz gibi değil bu mevsim
yaz ben gibi değil..
ya ağustoslar bozuldu..
ya da ağzımın tadı
Ceyhun Yılmaz
hiç yaz gibi değil bu mevsim
yaz ben gibi değil..
ya ağustoslar bozuldu..
ya da ağzımın tadı
Ceyhun Yılmaz
Ağrı
Her gecenin en yorgunu ben
Aşk nakliyatçısıyım
Omuzumda sen diye bi yük
Benden başkası taşımaz
Bıraksam omuzum belki rahat ama
Kalbim ağrır o zaman
Ceyhun Yılmaz
Aşk nakliyatçısıyım
Omuzumda sen diye bi yük
Benden başkası taşımaz
Bıraksam omuzum belki rahat ama
Kalbim ağrır o zaman
Ceyhun Yılmaz
Ağlamasam
Bir sabah hıçkırıkla uyansan
Pencerelere koşup güneşi arasan
Umudun kenarını kemire kemire
Akşamı alsan odana
Beni ne kadar seversin kim bilir...
Sonbahar olsan, bütün kış sana ısınsam
Yağmur düştüğünde pencereme
Geldiğini anlayıp koşa koşa
Kısa kollu yüreğimle yollara koşsam
Döktüğün yaprakların kuruluğuna aldırmadan
Avuçlarıma alıp yüzüme sürsem
Gözyaşlarımla yaprakların ıslansa
Bu sonbahar gelsen
Gelsen de artık ağlamasam...
Ceyhun Yılmaz
Pencerelere koşup güneşi arasan
Umudun kenarını kemire kemire
Akşamı alsan odana
Beni ne kadar seversin kim bilir...
Sonbahar olsan, bütün kış sana ısınsam
Yağmur düştüğünde pencereme
Geldiğini anlayıp koşa koşa
Kısa kollu yüreğimle yollara koşsam
Döktüğün yaprakların kuruluğuna aldırmadan
Avuçlarıma alıp yüzüme sürsem
Gözyaşlarımla yaprakların ıslansa
Bu sonbahar gelsen
Gelsen de artık ağlamasam...
Ceyhun Yılmaz
Adres
arkamı döndüğümde yüzüme geç
kaçarken tut beni
yorma kendini beni tanımak için
beni sorma sevgisiz sokağın sakinlerine
bilmezler içine atılarak büyütülen kayıp aşıkların adreslerini
Ceyhun Yılmaz
kaçarken tut beni
yorma kendini beni tanımak için
beni sorma sevgisiz sokağın sakinlerine
bilmezler içine atılarak büyütülen kayıp aşıkların adreslerini
Ceyhun Yılmaz
Aç'lık
Bi sensizlik ki sorma
Neyi sevsem sana acıkıyorum
Yastığa yorgana sarılmadan uyumaz oldum
Seni sevmek yetti artık unutmaya acıkıyorum
Ceyhun Yılmaz
Neyi sevsem sana acıkıyorum
Yastığa yorgana sarılmadan uyumaz oldum
Seni sevmek yetti artık unutmaya acıkıyorum
Ceyhun Yılmaz
Acaba
Bin kez öptüm yine İstanbul'u bugün
Yağmur mu yoksa ben mi ağlıyorum
Yalnız bütün şehirden özür dile
Bir gün gelirsen buralara
Sayende İstanbul sırılsıklam...
Herhangibir akşamüstü
Sensizlik yine beni yakaladı suçüstü
Şu an baktığım denizden
Ne vardı sevdalarım bir bir çıksa
İçimdeki karanlığı alsa
Kızıl saçların omuzlarımda dolaşsa
Birdaha ağlarmıyım acaba?
Ceyhun Yılmaz
Yağmur mu yoksa ben mi ağlıyorum
Yalnız bütün şehirden özür dile
Bir gün gelirsen buralara
Sayende İstanbul sırılsıklam...
Herhangibir akşamüstü
Sensizlik yine beni yakaladı suçüstü
Şu an baktığım denizden
Ne vardı sevdalarım bir bir çıksa
İçimdeki karanlığı alsa
Kızıl saçların omuzlarımda dolaşsa
Birdaha ağlarmıyım acaba?
Ceyhun Yılmaz
1
Sokak aralarında kayboldu gençliğim
Alanlar aldıklarını yerine koymadı
Sensiz geçen iki gecem
Sensizliğim kadar koymadı
Kimleri yedi bu yürek
Kimleri yedi de
Bir sana doymadı...
Ceyhun Yılmaz
Alanlar aldıklarını yerine koymadı
Sensiz geçen iki gecem
Sensizliğim kadar koymadı
Kimleri yedi bu yürek
Kimleri yedi de
Bir sana doymadı...
Ceyhun Yılmaz
2 Haziran 2009 Salı
62 Tavsani
Denize dusen
bir oyuncaktir Kız Kulesi
soruyorum berber koltugundan
iki ayna arasinda
akip giden goruntume
sair olaniniz hangisi
Pencere tullerine
gelinlik diye sarilan
o kucuk kiz nerede simdi
gemim coktan batti
denize inen tum filikalarıma
erkekler bindi
Duvardaki yangin dugmesini
orten cam parcasiyim
kurtulusun olacaksa
hic dusunme
ayakkabinin topuguyla
kir beni
İnanıyorum uzaylilara
duymaliyim birilerinden
yildizlardan nasil
gorunurdu diye
mahallemizdeki yazlik
sinema
Ogrendim saat kulelerini
kibrit kutularından
bagisla beni
iki dunya savasinin
yasanildigi yuzyilda
nufus cuzdanimdaki 62'den
yaptigim tavsan
Sunay Akın
bir oyuncaktir Kız Kulesi
soruyorum berber koltugundan
iki ayna arasinda
akip giden goruntume
sair olaniniz hangisi
Pencere tullerine
gelinlik diye sarilan
o kucuk kiz nerede simdi
gemim coktan batti
denize inen tum filikalarıma
erkekler bindi
Duvardaki yangin dugmesini
orten cam parcasiyim
kurtulusun olacaksa
hic dusunme
ayakkabinin topuguyla
kir beni
İnanıyorum uzaylilara
duymaliyim birilerinden
yildizlardan nasil
gorunurdu diye
mahallemizdeki yazlik
sinema
Ogrendim saat kulelerini
kibrit kutularından
bagisla beni
iki dunya savasinin
yasanildigi yuzyilda
nufus cuzdanimdaki 62'den
yaptigim tavsan
Sunay Akın
Adı Bahtiyar
Geçiyor önümden sirenler içinde
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
Sigara içerken yahut coplanırken
Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği çiçeği sularken
Diyarbakırlıymış adı bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gülyüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde kalan sazı kadar
Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler
Gazete çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin diyordu
Ölüm bir yanında hüzünle gülüyordu
Yusuf HAYALOĞLU
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
Sigara içerken yahut coplanırken
Kimseyle konuşmaz dağ gibi titrerdi
Çocukça sevdiği çiçeği sularken
Diyarbakırlıymış adı bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gülyüzlü bahtiyar
Yaralıyım yerde kalan sazı kadar
Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler
Gazete çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona ölmedin diyordu
Ölüm bir yanında hüzünle gülüyordu
Yusuf HAYALOĞLU
Etiketler:
Adı Bahtiyar,
Adı Bahtiyar Şiiri,
Yusuf HAYALOĞLU
Ben Kazanacağım Sen Kaybedeceksin
Anla işte bak anla!
İŞTE HAYAT BU!
Anla yüreğim anla..dimdik duruyorum karşında
Geçen günler bileklerimi kesiyor yavaş yavaş..
..ve akan kan sadece gülümsetiyor beni
Dayandıkça artıyor gücüm
..ve bu hayata gülüyorum
Ben kazanacağım, sen kaybedeceksin..
Önümüze gelen engeller! !
Önüme çıkan engeller! !
KAYBEDEKSİNİZ! !
Ceyhun YILMAZ
İŞTE HAYAT BU!
Anla yüreğim anla..dimdik duruyorum karşında
Geçen günler bileklerimi kesiyor yavaş yavaş..
..ve akan kan sadece gülümsetiyor beni
Dayandıkça artıyor gücüm
..ve bu hayata gülüyorum
Ben kazanacağım, sen kaybedeceksin..
Önümüze gelen engeller! !
Önüme çıkan engeller! !
KAYBEDEKSİNİZ! !
Ceyhun YILMAZ
Etiketler:
Ben,
Ben Kazanacağım Sen Kaybedeceksin,
Ceyhun Yılmaz,
Kaybedeceksin,
Kazanacağım,
Sen
Kaydol:
Yorumlar (Atom)